Ece Temelkuran – Devir

Processed with VSCOcam with f2 preset

Kim?

Ece Temelkuran, 1973 doğumlu gazeteci yazar. Siyasi hareketler, tutuklular, kadınlar ve Güneydoğu üzerine çalışmaları, yazıları ve romanları bulunuyor. Yayımladığı 13 kitabından bir kısmı birçok dile çevrildi, pek önemli ödüller kazandırdı kendisine.

Dışı

Utku Lomlu yapmış kapak tasarımını. Tüm romanın etrafında dolandığı kuğuların bembeyaz tüyleri var kapakta. Oldukça sade ve kitabın isminin kırmızı yazılması ile dikkat çekici bir kapak olmuş, yolda okuduğumda birçok insanı eğilip baktıracak kadar.

İçi

“Yeniden” diye imzalamış Temelkuran kitabının bende olan kopyasını. 1980 12 Eylülünün darbesini, o yılın Ankara’sında, Ali ve Ayşe isimli çocuk karakterlerin kahramanlığında anlatmış yazar. Öncelikle, çocukların gözünden bu dil ve anlatım kitaba ayrı bir estetik katmış, anlatımı epey güçlendirmiş. Sadece çocuk gözümüzle fark edeceğimiz şeyler, kokular; sadece o yaşlara ait olabilecek cesaret, çevrede olup bitenleri görüş ve yorumlama biçimi hikayenin içine çekiyor insanı. Bu anlatımı ve Ali ile Ayşe’nin kuğuları kurtarma hikayesini çok sevdiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.

Karakterler oldukça zengin ve iyi betimlenmiş. Kitaba yeni başladığımda acaba kim kimdi karıştırıyor muyum derken bir anda Ayşe, annesi, babası, anneannesi, komşuları, babasının iş arkadaşları; diğer tarafta Ali, ailesi, mahallesi ve devrimci abileri ablaları; tüm karakterler oturuveriyor yerine.

Hikayelerin bu tarz şehirlerde, özellikle de geçmişinde geçmesi zordur bence yazar için. Ama Temelkuran hikayenin içinde öyle güzel geçirmiş ki şehri, tam bir Ankara kitabı olmuş Devir. Ankara’ya sadece birkaç kez gitmiş ve pek bilmiyor oluşuma rağmen, o sokaklarda dolaşıyor gibi oldum. Şimdi gitsem Kuğulu Park’ta çayımı içer oradan çıkıp Tunalı’da şöyle bir dolaşırmışım gibi.

“Bir devrin romanı” yazıyor kitabın arka kapağında. “Bir devri anlatan bir kitap” değil bence bu, tam da yazdığı gibi o devrin romanı. Arada ne fark var derseniz, şöyle ki; siyasi olarak bir darbe dönemi, o devirde olan bitenler anlatılmıyor aslında kitapta. Hatta birkaç kişiden “neler yaşadık biz, bu da ne ki” tadında yorumlar duydum. Devir’de Ali ve Ayşe’nin gözünden o yıllar, çocuk gözüyle görülen, onların kulağıyla duyulan tarafıyla; gecekondu mahalleli bir ailenin çocuğu ile orta sınıf bir memur çocuğunun bakışıyla, bu iki çocuğun kuğuları kurtarma hikayesiyle anlatılıyor. Dolayısıyla ben Devir’in tamamen siyasi bir anlatımı olmamasını, dönemde olup bitenlerin tamamını gözler önüne serip yargılamak ve sonuç çıkarmak gibi bir derdinin olmamasını sevdim. Belki de bu tarz pek çok kitap okuduğum için dönemle ilgili, pek çok hikaye dinlediğim için o dönemde genç ve yaşlı olanlardan; bu kez çocukların gözünden ve böyle edebi bir üslupla dinlemekten hoşlandım. Sadece ortalarda bir yerde bu çocuk dili biraz abartılmış mı diye bir düşünceye kapılacakken her ne yaptıysa yazar, geçiverdi ve ikinci yarısını tek nefeste okuyuverdim Devir’in.

Hatırlamak önemli bir yer tutuyor Devir’de. Yazar aslında bugünden o yıllara bakınca hatırladıklarını yazıyor olmalı diyorsunuz. Ama hatırladıklarını değil, unutturulmaya çalışılanları da yazdığını söylüyor Temelkuran kitapla ilgili röportajında. Tıpkı birçok kişinin anlatımında dönemle ilgili çokça duyduğumuz “kardeşi kardeşe vurdurttular”ın ötesine geçilmemesi, aslında öyle olmaması, eksik eksik anlatılması gibi her şeyin.

Yani

Yanisi; sadece çocuk gözümüzle görebileceklerimizin estetiği ile o Devir’i bir de Temelkuran’dan okuyun derim. Bazen gülümsetecek, bazen gözlerinizi yaşartacak, sinirlendirecek, sorgulatacak, şimdi aklıma gelemeyen türlü ruh haline sürükleyecek bir kitap. Bu ülkede bazı çocukların nasıl büyüdüğünü hatırlamak ve sırlarla büyüyen bir nesli daha iyi anlamak için de okunmalı. İçinde bulunduğumuz devirle yan yana getirip sorgulamak için de… Unutmamak üzerine, hatırlamak üzerine bir kitap. Çok ilginç bir şekilde tüm olanlara rağmen başarıyla unutturulan bir dönemi unutmamak için okumak lazım, hatırlamak için.

Processed with VSCOcam with a6 preset

Yorum bırakın